Ölümün Yolu Novel Oku
Bölüm 94 – Eterya
Kage, Ken ve Nijin yollarına devam ederken bir tabela görürler. Tabelada sadece “Eterya” yazıyordu. Orası, sadece efsanelerde geçen, bizim evrenimizden önceki gerçek evrenin adıydı. Bu evrende, en güçlü kişi bizim evrenimizi yaratıp kendi evrenini yok ederek ortadan kaybolmuştu.
Ken, bir teori üretip üçümüzün kılıç ve tırpanları çarpıştığında güçlerimizin birleştiğini ve benim zaman ve uzay güçlerimle Nijin’in hiçlik güçü ve Kage’nin ölüm gücü birleşip bu güçlerin, önceki evrenin yok olmadan önceki herhangi bir zamanına bir portal açtı. Nijin bu teoriyi mantıklı buldu ve Kage ise kafasını sallayarak doğru olabileceğini söyledi.
Üçlü, tabelanın arkasında şehir görüp oraya doğru ilerlemeye başlar. Yollarında karşılarına çıkan manzara, gerçekten de efsanelerde anlatılan bir dünyaya aittir. Görkemli yapılar, antik mimari ve gizemli mistik atmosfer, adeta onları büyülüyordu.
Eterya’nın halkı, üçlünün varlığını hissetmiştir. Yıllarca efsanelerde anlatılan bu güçlü varlıkların gerçek olduğuna inanamazlar.
Kage, Ken ve Nijin şehir görüp oraya gitmeye karar verdiler. Orası dünyanın 51. yüzyılındakinden bile daha gelişmiş teknolojilere sahip ileri teknoloji bir ülkeydi. Gittiklerinde karşılarında devasa bir kapı ve ülkeyi çevreleyen yüzlerce metre yüksekliğindeki duvarlarla karşılaştılar. Duvarların üstünde ise silahlı gözetleme kuleleri dikkat çekiyordu. Ülkenin üzerinde ise anlam verilemeyecek kadar büyük bir yapı vardı; ne olduğu hakkında hemen bir şey söylemek imkansızdı, bakınca zihinlerine garip sinyaller gönderip akıl sağlığına zarar veriyordu.
Kage, bu gizemli ülkeyi görmeye kararlıydı ve kapıya doğru adım attı. Birkaç dakika içinde sıra sonunda gelmişti. Kapının rengi kırmızıya döndü ve duvarın üstündeki tüm silahlar aniden Kage’yi hedef aldı. Kage, heyecan ve merakla sırtına koyduğu tırpanını eline aldı ve kapıyı zorlamadan içeri girmeye çalıştı. Ancak korumalar Kage’ye saldırmaya başladı.
Kage, içindeki vahşi ve ölümcül gücü serbest bıraktı. Yüzünde saplantılı bir ifadeyle düşmanlarının üzerine atıldı. Tırpanı hızla savurdu, düşmanları kesip biçiyordu. Kırmızı kan, havada dans eden kılıç ve tırpanla birleşerek savaşın acımasız tablosunu oluşturuyordu. Kage, psikopatça bir coşkuyla düşmanlarını yaralıyor, öldürüyor ve onların çığlıklarını zevkle dinliyordu.
Savaşın ortasında, Kage’nin bakışları daha da karanlıklaştı. Karşısındaki korumaları birer birer avlayıp etrafa yayılan kan kokusunu içine çekiyordu. Her ölü beden, onun için birer sanat eseriydi. Gözleri, bir yandan düşmanlarını kesip biçerken diğer yandan da ürpertici bir hazla parlıyordu.
Ken ve Nijin, Kage’nin bu haline şaşkınlıkla tanık oldular. Arkadaşlarına doğru bir adım bile atamazlardı, çünkü onların hedefi sadece düşmanlardı. Kage, düşmanlarını yenmekle kalmıyor, onları acı içinde bırakıyordu. Savaş alanı, Kage’nin delice saldırılarıyla kısa sürede kan gölüne dönmüştü.
Savaş sona erdiğinde, Kage’nin yüzünde hala psikopatça bir ifade vardı. Her yanı kan içindeydi, ama onun için bu sadece bir oyun gibiydi. Arkadaşlarına döndü ve soğuk bir gülümsemeyle, “Eğlenceliydi, değil mi?” dedi. Ken ve Nijin şaşkınlıkla ve dehşetle ona baktılar. Kage’nin içindeki bu karanlık ve vahşi yönü daha önce hiç bu kadar belirgin görmemişlerdi.
Ancak içlerindeki merak ve keşfetme isteği onları hala harekete geçirmeye devam ediyordu. Girdikleri bu gizemli ülkede, daha derin sırların ve tehlikelerin onları beklediğinden habersiz bir şekilde ilerlemeye kararlı bir şekilde devam ettiler.
Kage düşmanları öldürdükçe mühürü biraz azalmış ve ölüm gücü kırıntı kadar artmıştı gücünün eski haline dönmesine küçük ama büyük bir adım daha attı. Öldürdüklerinin ruhlarını ölüm gücü sayesinde çıkarıp yemeye başladı. Düşmanlarının ruhlarını yediğinde, gözlerinin rengi siyahla kaplanıyordu; ölüm gücü güçleniyordu.
Kage’nin kap kara gözleri, öfke ve saplantıyla parlıyordu. Ken ve Nijin de kılıçlarını eline aldı ve Kage’ye katıldı. Ken ve Nijin’de karanlık yönünü ortaya çıkararak düşmanlarına ruhsal baskı uygulayıp onları korku içinde bırakıyordu. Düşmanlar, çaresizce kaçacak bir yer ararken Kage, hızla onları öldürüyor ve ruhlarını yiyor. Ölüm gücü, her ölümle birlikte daha da artıyordu.
Savaş alanı, kırmızı kanın, kılıçların ve ruhların dans ettiği korkunç bir tabloya dönüşmüştü. Kage ve arkadaşları, düşmanlarının üzerine adeta birer ölüm meleği gibi iniyordu. Kage’nin içindeki bu karanlık yön, onu daha da güçlü ve acımasız yapıyordu.
Ülkedeki güçlü kişiler Kage’nin etrafını sararak nereli olduklarını ve amacın ne olduğunu merak ederler. Kage, içtenlikle, “Burasının ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ancak sizin ölümünüz beni güçlendiriyor ve buna ihtiyacım var. Bilgi yerine güçlenmek benim için yeterli,” der.
Ken, diğerleriyle sessizce göz teması kurar ve düşüncelerini dile getirir, “Evet, Kage ile başa çıkmamız zor olacak gibi görünüyor.” Ken, Nijin ve Kage’nin omuzlarına dokunarak zamanda hızlandırıp karanlık ve boş bir ara sokağa götürür. Ken yere yığılır, arkadaşlarına gülümser ve der ki, “Merak etmeyin, buraya gelirken biraz zaman enerjisi biriktirmiştim. Onu harcayarak enerjim bitti. Şimdi siz üstünüzü değiştirin, her yeriniz kan içinde göründüğü için insanlar sizi tanır ve yeniden aranabiliriz.”
Üçlü, Ken’in önerisine uyarak üstlerini değiştirir. Kage, ölüm enerjisi sayesinde bir maske yaparak yüzünü gizler. Daha sonra, kendisini tanıyan kimse olmasın diye kıyafet dükkanından birkaç kıyafet çalarak giyer. Siyah deri mont, siyah pantolon ve siyah tişört onun karanlık ve gizemli havasına uygun görünmektedir.
Ken, Kage’nin seçtiği kıyafetlere bakarak gülümser ve “Aramıza pek yakışmış gibi duruyorsun, ölüm adına,” der. Kage ise bu şakayı ciddiye almadan, “Eh, belki de ölüm adına yakışıyoruz,” diye cevap verir.
Üçlü, Eterya hakkında daha fazla bilgi edinmek için etrafa bakınmaya devam eder. Kage’nin gözü, gizemli siyah bir bara takılır. Bar, garip bir enerji yayıyordu ve Kage, içgüdüsel olarak oraya doğru ilerlemeye başlar. Yavaşça kapıyı açar ve içeri adım atarlar.
Barın içi ışıklandırılmamış ve sisliydi. Müşteriler birbirlerine karışmıştı ve gizemli bir atmosfer vardı. Kage’nin siyah maske, onu daha da gizemli kılıyordu. Ancak bu atmosfer, Kage’nin içindeki karanlık yönü daha da tetiklemiş gibiydi.
Barın bir köşesinde oturan gizemli bir figür, Kage’nin dikkatini çeker. Koyu giysilere bürünmüş, sıradışı ve soğuk bir havası vardı. Gözleri, Kage’nin iç dünyasına derinlemesine nüfuz eder gibiydi. Kage, bu figürde tanıdık bir şeyler bulsa da hatırlamakta zorlanıyordu.
Figür, sessizce Kage’ye bakar ve ardından anlaşılmaz bir gülümsemeyle, “Senin enerjin ilginç,” der. “Ama burada herkesin bir sırrı var. Acaba sizin de bir sırrınız var mı?”
Yorum