Yüce Yırtıcı Sistemi Novel
Alira kendini tekrarladıktan sonra, Shin kafa karışıklığından sıyrıldı. Sonra duruma hemen bakmaya ve diğer canavarları daha sonra düşünmeye karar verdi.
Ama tabii ki, kesinlikle vardığı bir şey vardı. Ormanın kenarında bulunan tüm canavarların, belki de Arena'yı ve yakında yapılacak olan kurtların Klan savaşlarını izlemek için daha derin kısımlara doğru hareket ettiğini düşünüyordu.
Yine de, zeki olmayan alt düzey hayvanların böyle bir şeyi yapmayı düşünebileceklerinden şüpheliydi.
Daha sonra Alira'ya ve diğer kurtlara baktı ve envanterde sakladığı bir sürü eti üzerlerine boşalttı.
Elbette, üç maymunun ve kızıl kuyruklu tilkilerin bedenlerini kendisi için sakladı. Tamamlaması gereken bir görevi vardı ve ayrıca maymunları daha sonra yemeyi düşünüyordu.
Kurtlar yemeye başlamadı. Sanki Shin'in başlamasını bekliyorlardı.
Ama tabii daha önce yemek yemişti, bu yüzden devam etmelerini söyledi.
Bir saat içinde etin tamamı hepsi tarafından yenmişti.
Tabi bu arada Shin de karnı tok olmasına rağmen o cezbedici kokuya karşı koyamadığı için yanımıza geldi.
Neyse, Shin bir süre yemek yiyip dinlendikten sonra, “Hadi hareket edelim.” dedi.
“Bugün çok yol kat etmemiz gerekiyor.”
Bugün hedefe ulaşmayı hiç planlamamıştı. Ormanın ortasına girebilmesi için önünde hala uzun bir yol vardı.
Evet, Islea büyük olduğundan bu çok normaldi.
Neyse, kurtlar kabul etti ve tam hareket edeceklerdi ki Shin, o son derece zeki Ogreleri geri çağırdı.
'Gerçekten kaçtılar mı?'
'Yoksa önceden bir tuzak mı kurdular?' Shin bundan pek emin değildi.
Bu nedenle, diğerlerinden on dakika daha dinlenmelerini istedi. Ve bu süre zarfında, Deoras ve Terran'dan herhangi bir sefer olup olmadığını kontrol etmelerini istedi.
Tabi ki kontrol etmeye koştuklarında Shin de her şeyi gören gözlerini aktif hale getirip bir sorun olup olmadığına baktı.
Gözleri sayesinde kelimenin tam anlamıyla her türlü nesnenin içini görebiliyordu ama bunun bir dezavantajı vardı: menzili.
Her şeyi görebilen gözlerin görüş alanı oldukça sınırlıydı, bu yüzden ne tüm ormanı ne de başka bir yeri göremiyordu.
Neyse, diğerleri Shin'in emriyle bir süre daha bekleyip dinlendiler.
Zaman geçti ve kısa bir süre sonra on ila yirmi dakika daha geçti ama Deoras ve Terran'dan hiçbir iz yoktu.
Garipti çünkü Shin onlardan sadece bir sonraki 1 km'ye bakmalarını istemişti ki bu çok da uzak değildi. Baktıktan sonra gidip geri gelmeleri beş dakika bile sürmezdi.
Ama evet, şu anda ikisi de kayıptı.
'Eğer bir şeyler ters gitseydi, Deoras telepati kullanmaktan bahsederdi…'
“…”
'Şimdi düşününce, ben buraya gelmeden önce devlerin pusuya düşürülmesinden hiç bahsetmemişti.'
'Bunu telepati yoluyla da söyleyebilirdi…'
“…”
Shin biraz şüpheci oldu, 'Ne oldu? Deoras aptal mı oldu yoksa becerilerinden birini mi unuttu?'
Kendini sadece bu düşüncelerle sınırlamaya çalışırken, aklına başka düşünceler de üşüşüyordu.
'İhanet mi etti? Yoksa ihanet etmeyi mi planlıyordu?'
Shin böyle aptalca düşüncelere kapılmak istemiyordu ama sonunda o da bu olasılığı düşünmeye başladı.
Ve tam bunları düşünürken, Deoras sonunda yeteneğini kullanarak Shin ile iletişim kurdu. Elbette, bu iyi bir haber değildi!
'Ekselânsları…'
'Evet Deoras!?', diye hemen cevap verdi Shin.
Deoras'ın kendisine ihanet etmemiş olmasından dolayı minnettardı ve ilk iki seçenekten biri vardı.
'Katliam…'
'Katliam mı?' Shin, Deoras'ın söyledikleri karşısında şaşkına dönmüştü.
'Evet efendim, bir kabilenin katledildiğini izliyoruz.' dedi.
'Ha?', Shin bu sözleri duyduktan sonra hem meraklandı hem de şaşırdı.
'Deoras, bana doğru düzgün anlat, bir kabilenin katledilmesi derken neyi kastediyorsun?' diye sordu Shin.
Ve sonra Deoras olup biteni anlattı.
.
.
“Terran, sanırım inceleme için biraz daha uzağa gitmeliyiz…”, dedi Deoras, Shin'in bahsettiği yaklaşık 1 km mesafeyi kontrol ettikten sonra.
'Ama onun yüceliği sadece ilk 1 km'den bahsetti. Devam etmekle ilgili hiçbir şey söylemedi.”, diye tartıştı Terran.
“Ama ilerideki yer hakkında garip bir his var içimde.”
“İleriye doğru yürüyeceğiz, bu yüzden biraz kontrol etmemizin bizim için iyi olmayacağını mı düşünüyorsun-”
Deoras'ın çığlık atmadan önce söyleyebildiği tek şey buydu.
“Yardım!”
Birileri, daha doğrusu birçok kişi yardım için bağırıyordu.
Deoras ve Terran, biraz ileriye doğru keşif yapma şartı üzerinde anlaştıktan sonra, olup biteni görmek için ilerledikleri sırada ormanda yangın çıkan bir köyle karşılaştılar.
“Ne-”
Şaşırtıcı değildi. Etrafta hiçbir canavar yoktu ve bu yüzden kenarda bir köy vardı – sanki bunların hepsi birbirine bağlıymış gibiydi.
Köye iyice bakınca, köy sakinlerinin elflerden başkası olmadığını gördüler.
Evet, bir elf köyü saldırıya uğruyordu. Elbette, buradaki elfler Arb elflerinden çok farklı görünüyordu.
Koyu tenli oldukları için kim olduklarını anlamak çok da zor değildi: Karanlık Elfler!
Terran ve Deoras onları hemen teşhis ettiler.
Evet, kara elfler daha önce karşılaştıkları Ogreler tarafından katlediliyordu.
Karanlık Elfler kabilesinde, yaklaşık %90'ı kadındı ve geri kalanı erkekti. Elbette, bundan dolayı, fiziksel olarak o kadar da özel değillerdi.
Ama sihir açısından rakipsizlerdi.
Bir elf ve bir kara elf mana kullanarak dövüşürse, kara elf galip gelir. Elfler mana tarafından gerçekten sevilse de, Kara elfler normal elflerden çok daha fazla mana depolayabilir.
Ancak, 'karanlık' kelimesi onların ismiyle bağdaştırıldığı için, dünyadaki hemen hemen bütün ırklar onlardan nefret ediyor ve onları aşağılık veya kötü varlıklar olarak düşünüyor!
Yorum