Kara Büyücünün Dönüşü Bölüm 538 Lux Kılıcı

Bölüm 538 Lux Kılıcı

Anna zaman zaman robotik görünüyordu ve çok sayıda farklı şeyi yapabilmesinin yanı sıra konuşma ve durumları analiz etme şekli bile onu bir insandan çok bir makine gibi gösteriyordu.

Alterian’da teknoloji vardı ve Pagna’da sahip olduklarından daha ileri düzeydeydi. Ancak, büyü kullanımı nedeniyle çok gelişmiş değildi.

Çoğu zaman teknoloji büyüyle uyumlu çalışırdı, bu nedenle diğer enerji kaynaklarıyla birlikte tek başına tam olarak kullanılmasının yolları yoktu.

Alterianlar büyü üzerinde çalışmanın daha önemli olduğuna inandıkları için uygarlığın teknolojik tarafı neredeyse tıkanmıştı.

Yani Raze makineler ve teknoloji hakkında bilgi sahibiydi, bu yüzden Anna’yla karşılaştırma yapıyordu ve Anna’nın birçok yönden gelişmiş olduğunu söylüyordu.

Yine de konuşmaları boyunca Raze Anna’da daha fazla duygu görüyordu ve ilk kez ondan bir dil sürçmesi duyuyordu.

“Öldüğünü mü sandın?” Raze sordu. Onu bulduğunda Zon’la ilgili ilgisini çeken başka bir şey daha vardı.

Sadece gücü ya da geldiği dünya değil, konuşmaları boyunca Zon sanki ikisinin gelecekte tekrar karşılaşmasını bekliyormuş gibiydi.

Anna başını kaldırdı ve yüzünün kenarından akan tek damla gözyaşını sildi.

“Bilgi istediğinizi biliyorum, eğer size verirsem, onu hangi boyutta bulduğunuzu söyleyebilecek misiniz? Dışarı çıkmış ve Pagna’ya geri dönmüş olma ihtimali de var,” dedi Anna neşeli bir sesle.

“O boyut artık yok,” diye yanıtladı Raze. “Boyutun patronu yenildi ve aslında ben Zon’la ancak bu olaydan sonra tanıştım. Ancak, benden istediği bir şey olduğuna inanıyorum, bu yüzden bana onun kim olduğunu söyleyebilirsen, belki onu bulmamızın bir yolu olabilir.”

Raze artık konuşurken hiç korkmuyordu. Anna’nın yalan söyleyip söylemediğini anlayabileceğini çok iyi bildiğinden, şimdi bunu kendi avantajına kullanıyordu.

“Zaten fark etmez, bizim dünyamızla bu dünyanın meseleleri Alterian’ınki gibi yakından bağlantılı değil. Belki de bu yüzden buraya bu kadar az kişi geldi,” dedi Anna.

“Dünyamız iki taraf arasındaki bir iç savaşın ortasında. Benim gibi çeşitli şekillerde güçlendirilmiş olanlar var.”

“Kızıl Fortis adı verilen özel bir birliğin parçasıydım. Diğer taraftaki en büyük tehditleri ortadan kaldırmakla görevli, sayıca az, seçkin bir birliktik.”

“Tüm orduların başarması gereken bir şeyi biz birkaç kişiyle başarabiliriz ve bu birliğin lideri de Zon Grain’di.”

“Hepimizin en güçlüsüydü, savaşta büyük değişiklikler yapan biriydi ama sonra onun bir hain olduğu, taraf değiştiren biri olduğu söylendi.”

“Birimimizdeki herkes bunun doğru olduğuna ve artık görülmediği için böyle olduğuna inanıyordu. Kimse onu görmedi ve ya bize ihanet ettiğini ya da bizi terk ettiğini düşündü.”

“Bu dünyaya geldiğimde ve olasılıkları öğrendiğimde, benim başıma gelen şeyin onun da başına gelmiş olmasının mümkün olduğunu düşündüm ve öyle görünüyor ki bu doğruydu.”

“O bize ihanet etmedi, sadece çekip gitti… Onu bulmalı ve işin aslını öğrenmeliyim, belki birlikte yapabiliriz…”

Hikâye en hafif tabirle ilginçti ve Raze’in ona inanmamak için hiçbir nedeni yoktu ama daha fazlası olması gerektiğini düşünmeden de edemiyordu.

Ne de olsa Zon geri dönmeyi değil, başka bir şeyi takıntı haline getirmiş gibi görünüyordu ama belki de o başka şey bir geri dönüş yoluydu.

Kişinin kendi seçtiği farklı boyutlara ve dünyalara seyahat edebilmesi için. Alterian’da boyutları keşfederken rastgele bir olay olduğu düşünülen şey aslında rastgele olmayabilir.

Özellikle de Idore’nin Asil Loncası’nın bir parçası olanlar, bir boss yenildiğinde boyuta gelebildikleri için.

“Size daha önce anlattıklarıma ekleyebileceğim tek şey, Zon benimle tanıştığında sanki bana bir şey için ihtiyacı varmış gibiydi. Ancak, aradığı şey her neyse, bunu ona veremedim,” diye yanıtladı Raze. “Verebileceğim en fazla bilgi bu kadar.”

Anna o noktada Raze’e doğru yürümeye başladı ve yere bakana kadar başını eğmeden önce son derece yaklaştı.

Anna, “Çok teşekkür ederim… türümden birinin burada olduğunu bilmek ve bunun büyük müttefik Zon olduğunu bilmek, beklediğimden daha fazlasını öğrenmemi sağladınız,” dedi.

Charlotte bu sahneye bakarken gözlerini birkaç kez kırpmak zorunda kaldı. Anna’nın kimseye boyun eğdiğini hiç görmemişti. Himmy’ye ya da Alter’in diğer üyelerine karşı hiç bu şekilde davranmamıştı. Bu bir ilkti.

Sonra gözleri Raze’in üzerinde gezinmeye başladı ve yüzünde yumuşak bir gülümseme belirdi.

“Raze… sen gerçekten inanılmaz bir insansın. Nasıl oluyor da biriyle her tanıştığında bu büyük değişimin gerçekleşmesine neden olabiliyorsun?” Charlotte yumuşak bir sesle kendi kendine konuştu.

Bu tatlı an, kapının patlayarak açılmasıyla kısa sürede mahvoldu. Adam endişe verici bir hızla içeri girerken kapı menteşesinden kırılmıştı.

“Harbour!” Charlotte bağırdı, ani gürültüden hâlâ irkilmişti.

“Ne yapacağımı bilmiyorum! Raze, sanırım senin de başın belada!” Harbour bağırdı. “Ölümcül Isırık Klanı’nın resepsiyonuna davetsiz misafirler girdi.”

“Ivor’u rehin almışlar, boynuna bir kılıç doğrultmuşlar. Biriyle konuşmak istiyorlar, bir tür Lux Kılıcı hakkında sorular soruyorlar!”

Lux Kılıcı, Raze’in Niang’dan yeni aldığı kılıcın adıydı. Niang kılıcın adını hiç söylememişti ve Harbour da kılıcı tanımıyordu.

“Eğer biri o kılıcın adını biliyorsa, asıl sahibini de tanıyor olmalı. Bu kişiyle tanışmayı çok istiyorum,” diye düşündü Raze. “Kılıcın nerede olduğunu bilmek istiyorlarsa, belki de onu bir test etmeliyim.”

Elini uzatan Raze, Lux Kılıcı’nın görünmesini sağladı. Resepsiyona doğru ilerlerken elinde parlayarak ışıldadı.

En iyi roman okuma deneyimi için Fenrir Scans adresini ziyaret edin