Göksel Soy Novel
Çevirmen: Rin Fenrir
Kyle’ın her zamanki huzurlu sabahı, sol yanağına aniden saplanan keskin bir acıyla bozuldu.
Sinirli bir ifadeyle yüzünü battaniyenin altına gömmeye çalıştı ama ne yazık ki bitmek bilmeyen gagalama durmadı, saçlarını çekmeye başladı.
Kyle tüm bunların sebebini anlamak için hala uykuluydu, bu yüzden ne olduğunu kontrol etmek yerine uykusunu bölen acıdan kaçınmak için kendini battaniyenin içine sardı.
-‘Uyan. Acıktım.’
‘?..’
Kafasının içinde çocuksu bir ses duyan Kyle sarsılarak uyandı.
“Ne? Kim?”
Gözlerini kocaman açarak kendisiyle kimin konuştuğunu görmek için yatakhanenin kapısına baktı ama kimse yoktu.
“Bu benim hayal gücüm müydü?”
Odasına kısa bir bakış attı ama her zamanki gibi oda boştu.
Sabahın çok erken saatleri olduğu için Kyle başını salladıktan sonra kendini tekrar battaniyenin içine gömecekti.
-‘Beni görmezden mi geliyorsun? Ben açım!’
“? Kim?”
Bu kez çocuksu ses Kyle’ın kafasının içinde görmezden gelinemeyecek kadar net yankılanıyordu.
Odasında kimsenin olup olmadığını anlamak için telaşla sağa sola bakmaya başladı ki birden eline kabarık bir şey dokundu.
“Huh.”
Yere baktı ve küçük, parlak kırmızı renkli bir kuşun büyük mavi gözleriyle ona hevesle baktığını gördü.
“Nesin sen?”
Kyle ancak bir yumruk büyüklüğündeki küçük kuşu iki parmağıyla tuttu ve merakla ona baktı.
Kuş elinin içinde kendini kurtarmak için kıvranmaya başladı.
-‘Ne yapıyorsun? Bırak beni! Birini nazikçe nasıl kaldıracağını bilmiyor musun?
-Ayrıca neden hala uyuyorsun? Açım, bana yiyecek bir şeyler ver.
Kafasının içindeki tanıdık çocuksu sesi duyan Kyle şaşkına dönmüştü.
“Sen…”
-Cik! Cik!
İnançsızlık dolu bir ifadeyle bir şeyi doğrulayacaktı ki battaniyesinin altında bir şeyin kırılma sesini duydu.
Kyle aceleyle battaniyeyi kaldırdı ve bir zamanlar yumurta olan bir şeyin kırmızı kırık parçalarını gördükten sonra şüphelerini doğruladı.
-“Hey, gitmeme izin verecek misin, vermeyecek misin?
Yaşadığı şok, küçük kuştan gelen ve kafasının içinde yankılanan bitmek bilmez gevezeliklerle bölündü.
Yoksa küçük Anka kuşu mu demeliydi?
Emin değildi… Neden bu kadar küçük? Kyle evlatlık mı diye düşünmeden edemedi.
“Neden bu kadar küçüksün, Anka kuşu bana başka birinin çocuğunu mu verdi?”
Küçük kuşun derisi altın alevlerle yanmaya başladığında rahatsız olmuş gibi görünüyordu ama Kyle’a çok fazla zarar vermeyeceğinden emindi.
Ani sıcaklığın Kyle’ın parmağının etini yakması nedeniyle Kyle yüzünü buruşturarak kuşu bıraktı.
-‘Ben küçük değilim! Ben efsanevi bir varlığım.’
-“ve sen burada görünüşümle dalga geçerek nankörlük ediyorsun.”
-Ayrıca, o yumurtadan yeni çıktım, bu yüzden açım, o yüzden bana biraz yiyecek ver.
Kyle küçük pofuduk topun gururlu ifadesine karmaşık bir ifadeyle baktı.
“Evcil hayvan olarak bir anka kuşum olacağını düşünmüştüm ama bu şey de ne, hiç de anka kuşuna benzemiyor!
Ancak tüm bu homurdanmaların arasında Kyle onun küçük ve sevimli görünümüne rağmen oldukça güçlü olduğu gerçeğini inkar edemedi çünkü yakma becerisini Kyle üzerinde kullandığında Kyle onun E kademe olduğunu hissetmişti!
Kyle’dan bile daha yüksek!
‘Bir Anka kuşundan beklendiği gibi. Hayır, ona kuş demeliyim.’
Kyle, saklama yüzüğünden yenilebilir bir şey çıkarıp kuşun önüne koymadan önce iç çekti.
Kuş yemeği yemeye başladı ve bitirdikten sonra uçup Kyle’ın başının üstüne oturmadan önce yüzünde memnun bir ifade vardı.
Kyle başını kaldırdı ve gülümsedi çünkü nedense bunu sevimli bulmuştu.
Aralarında küçük bir bağ olduğunu hissedebiliyordu ve bu sayede Kyle onun duygularının bir kısmını da hissedebiliyordu.
Acaba o da aynı şeyi yapabiliyor muydu?
– “Bakmayı kes ve bana bir isim ver.”
Kuş, beklentilerle dolu iri mavi gözleriyle Kyle’a baktı.
Kyle ciddiyetle başını salladı ve küçük dostuna uygun bir isim bulmak için düşünmeye başladı.
“Bir isim hmm.”
“Kuşcuk’a ne dersin? Ya da Kızılcık? Bence senin görünüşüne benziyor.”
Kuş, Kyle’a inanamayarak geniş gözlerle baktı. Kyle’ın isim koyma becerilerinden şüphe etmeye başlamıştı.
“O kadar kötü müydü?”
-Sadece kötü mü? Hayır, korkunç! İsimlendirme yeteneğin tam anlamıyla korkunç.
Kyle azarlanmasına rağmen, yine de çocuksu sesiyle bir yetişkin gibi konuşmaya çalışmasını sevimli buldu.
Ayrıca kuşun çevresi hakkında bilgi sahibi olduğunu ve onunla çok kolay sohbet edebildiğini de fark etti.
“Görünüşe göre zekâ sahibi canavarların bilgilerinin bir kısmını yavrularıyla paylaşabildikleri doğru.
“O zaman Bia’ya ne dersiniz? Güç tanrıçasının adı.”
Kyle, eğleniyor gibi görünen kuşun kafasına hafifçe vurdu.
-“Tamam, önceki seçenekleri düşününce Bia 1000 kat daha iyi! Şimdilik onunla devam edeceğim.”
-“Biraz uykum var, o yüzden bir süre uyuyacağım, beni bir süre uyandırma.”
“Pekala.”
Kyle Bia’yı başından kaldırdı ve dikkatlice yastığın üzerine yerleştirdi.
Görünüşe göre Bia çok çabuk yoruluyordu.
Daha sonra Kyle birkaç gündür kaçırdığı sabah dersine hazırlanmaya başladı.
Öte yandan Nine da sabah erkenden uyandı ve hazırlandıktan sonra Kyle’ın kapısını çaldı.
Ama sonra Kyle’ı uyandırmanın nasıl bir alışkanlık haline geldiğini fark etti çünkü Nine bunu son bir aydır yapıyordu.
Nine içini çekti ve kapıyı tekrar çalacaktı ki Kyle kapıyı açtı ve onu küçük bir gülümsemeyle karşıladı.
Daha sonra ikisi de sınıfa doğru yürümeye başladılar.
….
Birinci sınıf her zamanki gibi öğrencilerle doluydu ama bugün sınıfın içinde hararetli bir tartışma yaşanıyordu.
Herkes Kule ve birinci sınıf öğrencilerine verilen 7 kontenjanı doldurmak için nasıl bir yarışma yapılacağı hakkında konuşuyordu.
Alec ve Carcel, Kyle’ın genellikle Nine ile birlikte oturduğu ilk sırada, Lara ve Mia ise onların arkasında oturuyordu.
Onlar da Kule ve bir hafta sonra yapılacak olan yarışma hakkında konuşuyorlardı.
Sınıfın kapısı açıldı ve iki tanıdık yüz odaya girdi, en son girenler oldukları için herkesin dikkatini çektiler.
Alec, Nine ile birlikte sınıfa giren Kyle’a baktı, onlara doğru el salladı ve Carcel ile kendisinin yanına oturmalarını işaret etti.
Kyle selamla karşılık verdi ve Alec’in yanındaki iki boş koltuktan birine oturdu ama Kyle’ın kafası biraz karışmıştı.
‘Bu koltukları ben ve Nine için mi bıraktı? Neden acaba? Biz o kadar yakın değiliz.
Tıpkı Mia ve Lara gibi dördü de birbirleriyle konuşmaya başladı ama her zaman olduğu gibi Carcel ve Kyle sessizdi, sadece başlarını sallıyor ya da gerektiğinde konuşuyorlardı.
Yorum